MASAJIN TARİHİ
Dokunarak şifa verme, insanoğlunun yeryüzünde yürümeye başladığı andan itibaren daima uygulanmıştır. Birçok ülkede masajın bir şifa aracı olarak kullanılması ile ilgili oluşturulmuş düzenli talimatların geçmişi 5000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu, Mısır’ın Saqqara şehrinde bulunan eskiden kalma mezar odalarının bazılarının duvarlarındaki resimlerle de kanıtlanmıştır. M.Ö. 2330’da yapılmış bir resimde Firavun’un ayağına masaj yapan bir hizmetçi tasvir edilmiştir. Eski Yunan ve Roma’daki doktorlar, ağrı tedavisi ve rahatlama yöntemi olarak masaja son derece güven duymuşlardır. Epilepsi hastalığından kaynaklanan nevraljiden dolayı acı çeken Jül Sezar’ın şiddetli baş ağrıları da masaj aracılığıyla tedavi edilmiştir.
Çin’de ise Sarı İmparator hanedanlığının hüküm sürdüğü M.Ö. 2000’de Tui na olarak bilinen bir masaj yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem, daha sonraları eski akupunktur sanatının yanında gelişmeye devam etmiştir. Tedavinin bir parçası olarak masajı kapsamlı bir şekilde kullanan eski Hindistan’ın geleneksel tıp sistemi Ayurveda’nın tarihine ait kayıtlar ise 5000 yıldan uzun bir süre öncesine dayanmaktadır.
Genellikle arınma rutininin bir parçasını oluşturan Ayurveda masajında kullanılan yağlara, ilaç veya şifalı otlar katılır. Bedeni ovmaya başlarken veya hemen öncesinde bu yağları bedene dökmek, kullanılan uygulama metotlarından biridir.
980 ile 1037 yılları arasında yaşamış Arap filozofu ve hekimi Abu Ali İbn-i Sina(Avicenna), elle tedavi ve masaj sırasında yararlanılabilecek şifalı otları kaydederek, arşiv niteliğinde değerli bir belge oluşturmuştur. Ayrıca damıtma yoluyla son derece gerekli yağların üretimi konusunda da öncü olmuştur.
Orta Çağ (5.-11. yüzyıllar) döneminde, Avrupa’da, tıp da dahil olmak üzere birçok alanda kaydedilen gelişmeler hem ruhban sınıfı hem de devlet tarafından örtbas edilmiş ve tutulan kayıtlar büyük bir titizlikle saklanmıştır. Genel anlamda bir bilgi kıtlığının yaşandığı bu dönemlerde masajla ilgili kayıtlar özellikle sınırlıydı, çünkü “bedenle ilgili konular” tabu sayılıyordu. 18. yüzyılda klasik tıp öğretisi ve cerrahlık biliminin popülerliği artmaya başladı. Bu artışı sentetik ilaçların üretimi ile ilgili gelişmeler takip etti. Bu durum ise halkın ve özellikle doktorların, şifalı otlardan yararlanma, masaj, refleksoloji ve günümüzde bilinen diğer alternatif tedavi uygulamaları gibi doğal şifa yöntemleri ile ilgili giderek daha eleştirel bir yaklaşım sergilemelerine neden oldu.
Per Hendrick Ling’in 1813 yılında Stockholm’de Merkez Jimnastik Enstitüsü’nü açmasıyla birlikte, masaj da yeniden gözde bir yöntem olmaya başladı. Ling, jimnastik, anatomi ve fizyoloji anlayışını Çin, Yunan ve Mısır sistemlerinden elde edilen bilgilerle birlikte kullanarak, günümüzde İsveç masajı olarak bilinen tekniği geliştirdi. Kurslar açıldı ve aslında bu, masaj tekniği öğretisi ile ilgili somutlaşmış ilk modern yöntem haline geldi.
Bunun ardından, batı dünyasında masaj merkezleri gitgide çoğalmaya ve değişik birçok masaj türü öğretilmeye başlandı. Doğu’da yalnız masaj konusunda resmi eğitim sunan kurumların sayılarının çok az olması da belirtilmesi gereken ilginç bir noktadır.
Çünkü masaj, tüme dayalı tıp ve terapi derslerinin bir bölümü olarak ele alınır. Çin’de masaj konusunda geleneksel eğitim faaliyetleri bulunur ve bunlar özellikle kör kadınlar için tasarlanmışlardır. Ellerini güçlendirmek için yaptıkları parmak egzersizlerini ve masaj dokunuşlarını, pirinç çuvallarının üzerinde uygularlar. Bu, çok fazla zaman ve irade gücü harcanan gerçek bir sınavdır. Pirinci toz haline getirene kadar ezmek için sarf edilen fiziksel çaba da yadsınamayacak kadar büyüktür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder